Rızalık
Rızalık
Kızılbaş yol erkânında kemerbest olup pir eteğinden tutmak, yani bir pire bağlanmak, yol üyesi olmanın en temel şartlarının başında gelir. Bağlanılacak pir, gayet doğaldır ki, ailenin bağlı bulunduğu pirdir. Çünkü, kemerbest olma ve pir eteği tutma erkânı (kuralı), yedi ila on beş yaş arasında gerçekleştirilir. Bu yaşlardaki yol çocukları masum-u pak kabul olunur ve bunların yaptıklarından ve yapamadıklarından anne ve babaları sorumludur.
Çocuklar adına kemerbest rızalığı, anne ve baba tarafından karşılanır. Rızalık, Kızılbaş Alevî yolunda son derece önemli bir onama ve kabul etme erkânıdır. İstek tümüyle gönül rızalığına dayanır. Çünkü Kızılbaş Alevî inancında yola girmek, bildiğimiz maddi dünyadan, bir başka deyimle nefsin, “Benin-Egonun” yasalarının yürülükte olduğu dünyadan –ki bu hem cins hem de sınıf olarak- erkeğin tayin ettiği mülk yasaları dünyasından; ortaklar dünyasına, diğer dinlerin “öbür dünya” diye tanımladıkları bir düş dünya yerine, yola girme ile başlayan, bir Can’lar (Rızalık Şehri) dünyasına giriştir. Yola girmek ile bu “Ortaklar Dünyasının” kapısına varılmış olunur. Bu dünya adalet ve vicdanın egemen olduğu bir dünyadır. Yasaları rızalık üzerine yürür. Orada “Sen” ya da “Ben” yoktur. Orada “biz” vardır.
Yola girmeden önce kişi bütün varlığıyla böyle bir dünyaya girmeye ve onun yasalarına uymaya kendini hazır hissetmelidir. Ona hazır olmalıdır. İnsanda “yedi ben merkezi” vardır. Bildiğimiz ve yaşadığımız dünya gerçeğinde, bütün bu merkezler insanı nefsin hakimiyetine göre yönlendirir ve hareket ettirir. Yola girmeye hazır olan can bu parçalanmış “ben merkezlerinin” işlevini bir merkezin emrine verir. Bu rehberlerin yardımıyla gerçekleşir…
Böylece kişi “uyku halinden” uyanıklık haline geçmeye başlar. Ortaklar dünyasına geçme isteği, kendini hissettirdiği andan itibaren “Talip” kapısına varılmış olur ki, işte bütün bunlar, rızalık ile olacak olan durumlardır. Zaten Talip demek, hem talep etmek, hem talebe (öğrenci) olmak manasındadır. Bir başka deyimle hem istekte bulunmak hem de istediğin şeyin öğrencisi olmak anlamındadır. Talep etmenin ve talebe olmanın anahtarı ise rızalıktır. Rızalığın mührü ise teslim olmaktır.
Rızalık Kapısında Teslim
Elif’tir doksan bin kelamın başı,
Var Hakk’a şükreyle be’yi n’eylersin
Vücudun şehrini arıtmayınca
Yüzünü yumaya suyu n’eylersin
Yalan söyleyip de geçme sıraya,
Evliya nefesi verme araya.
Var bir amel kazan, Hakk’a yaraya,
Hakk’a yaramayan huyu n’eylersin
Şeytan benlik ile yolundan azdı,
Âşık maşukunu aradı gezdi.
İki cihan fahri bir engür ezdi,
Fakr ile fahr olmaz, bayı n’eylersin
Varın görün irakipler kandedir,
Hak ehli kardaşlar yolda demdedir.
Bilin ayn’el yakin Ali cemdedir,
Cemiyet olmayan köyü n’eylersin
Pir Sultan’ım okuyuban yazarım,
Turab oldum, ayaklarda tozarım.
Yâr elinden içtim, sermest gezerim,
Yarden içilmeyen meyi n’eylersin
Kişinin kendisi ile rızası:
Pir didarı’nda başı secdede iken kişinin kendi özüyle hesaplaşmasıdır, kendi kendini yargılamasıdır.Bu anlamda secde bir aynadır sufi aynada kendini görecek, kendisiyle baş başa kalacak,eğer bir suçu, hatası, eksikliği varsa kendini ele verecektir.
Kişinin toplumla rızası:
Eline beline diline sahip olmakla gerçekleşir. Kısaca Edep olarak algılanan bu üç mühür kişiyi kötülükten uzak tutar. Bunu gerçekleştiremeyen Can hiç bir zaman kendi özüyle doğru yolda buluşamaz.
Kişinin Hakk-Muhammed-Ali yoluna inanıp ikrar vermiş olması:
Kişi bu yola, inanç ve itikatla zorlanmadan kendi rızası ile girer. Yola rıza ile giren can, yolun gereklerini severek, inanarak yerine getirmek durumundadır. Yola giriş malı mala, canı cana katmak anlamına gelen musahiplikle başlar. Toplumda razı olursa, kişinin kendi özüyle rızası gerçekleşir. Böylece üç rıza birleşmiş, el ele, el Hakka ulaşmış olur.
Ali’nin sırrına ereyim dersen
Bir Mürşid-i Kamil bul da öyle gel
Küfr’ünü imana sayayım dersen
Var kendi küfr’ünü bilde anda gel
Pişirde öyle gel kendi sözünü
İki Bab’dan ayırma sakın gözünü
Mürşid’e teslim eyle bütün özünü
Musahip kapısını bulda anda gel
ŞAH HATAYİ
.